29 Haziran 2010 Salı

merhaba bıyığım var benim


"daha halkı uyanmamışken, kral erkenden ayaklanır.." dedi ki lafın gerisini dinleyemedim, beynim öğle sıcağında sokağa bırakılan araba koltuğu gibi yandı, pişti, gözlerim kamaştı. daha gencecik bir çocuktum ama bıyığım vardı, ama ramiz dayı olmak isteyen, özlü ajanda sözlerini ardarda sıralayn oydu. bıyık bendeydi ama özlüsöz ondaydı. metaforları arka arkaya sıralıyor, bıyığı olmadığı halde bıyıklı bir derviş gibi ustalık yapıyordu. çırağı olmuştum itoğluitin resmen. bıyık bendeydi ama usta oydu. bir an sinirlendim, içim intikam ateşiyle doluverdi. beynimde acele acele sülalesindeki kadınlara 2şer posta kaydım. bir rahatlama geldi inanır mısınız. o hala özlü söz söylüyordu. ama bıyık bendeydi, ben bir özlü söz söylesem anında susardı. ama söylemedim.

28 Haziran 2010 Pazartesi

Biraz Felsefe


Davranışınız üzerine çalışabilirsiniz. Sınırlarınızı yoklar, sınırlarınızın izin verdiği ölçüde etrafınızı çevreleyen çemberi genişletirsiniz. Ama bütün bu çabaların sizi olmanız gereken yerden daha yanlış bir yere götürmesi kaçınılmazdır.

Bu durumda kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih edin. İlkinin acısı bir an, ikincisinin vicdani huzursuzluğu ise bir ömür sürer. Bu durumda edineceğiniz farklı kazanımlar o denli önemlidir ki, boyutları uçsuz bucaksız bir komedyanın zenginliğine eşdeğerdir.

Peki bilmek ve bilmemek? Yahut neden öğrenmek? Anlamaya çalışmak, beraberinde yanlış anlaşılmaktan korkmak. Korkmak? Cesaretle mi alakalı? Peki açgözlülük? İyiye özenmeyle açgözlülük, krala bağlanmakla kölelik, özgürlükle başına buyrukluk arasında ne gibi farklar vardır?

Peki ya eyyam?..

27 Haziran 2010 Pazar

uzun süren bir satranç partisi


geçmiş bir zamanda bizim dayıyı aradım. dedim ki "dayı böyle böyle ben gelmiyeyim, başka zaman görüşürüz". dayı "hmm" dedi. ortamda gerginlik oldu şimdi sizlere nasıl anlatsam. bir gerginlik ki karanlıkta kuduz it gördüm gibi oldu, 10 tane güzel karıyla asansördeyim gibi oldu, birinin sevgilisine kompliman yaptım da yanlış anlaşıldı karıya evde otspirim var gibi oldu. o da bekledi ben bekledim. çıt çıkmadı bir süre zarfında.sonra dayı bu uzun bekleyişten sonra "ya gelseydin iyiydin" dedi. anladım ki ipin ucunu bırakmaya gönüllü değil, hem de hiç hiç hiç değil. ortam iyice gerilmişti, artık son el oynanıyordu. dayı kağıtlarına bakıyor, ortaya yeniden fiş koyuyor, bahsi arttırıyordu. birşeyler yapalıydım. "dayı kaçmıyoruz ya kıh kıh kıh" diyerek ortamı yatıştırmaya alıştım. kara bulutlar dağılsın istedimdi ama dayı son bir hamle yaptı "hmm" deyiverdi. işte o an çok zora düştüm, elimde kozum mozum kalmamıştı. zaman yine daralıyordu ve saat benim aleyhime işliyordu. bu hamleyi savabilmeliydim. bu artık kendimi kanıtlama, varoluşumu anlamlandırma meselesi olmuştu. durdum durdum ve "dayı haftaya cd de çekerim sana o zaman görüşelim" dedim. dayı cd yi duyunca eridi bitti anında. cd ne demekti? cd emekti. o yüzden dayıyı yendim. bana bi daha bulaşmadı siktirolupgitti. bu işler böyle

davudun akortu


leonard cohen hani hallelujah isimli güzeide eserinde "davutun akoru var, onu çalayım da vırı vırı hayat bayram olsun insanlar elele tutuşsun..." falan diyor ya, işte ben o akoru (yani davutun akorunu) (davut da davut peygamber ha, hani kuşla böcekle cankuş olan) ayna grubunun tırtıl şarkısında görmüştüm, izmirdeydim yaz vaktiydi. aynanın iki ferdinden kel olanı olan cemil o akoru basıyordu, en alt telde tek parmak koymuştu, yani en üstten başlayarak tüm açık teller, bir de en altta 2. perde, yani fa diyez. o akor ne derseniz yok öyle bir akor, cemil bulmuş heralde. ama bir güzel sesler çıkıyordu anlatamam, sahil, kızlar, vosvos minibüs kenarda, cemil ve gözlüklü abi. işte diyeceğim o ki biz taa o zamanlardan geldik buralara. tabi dünya değişiyor, yerinde saymıyor. o zamanlardan bu zamanlara neler oldu neler, gebzede mohawk saçı gördüm, geçen bi partide mehmet demirkol'u gördüm, edirnede bi yatakta koskocaman bir üçgen olan kasık kılı bile gördüm. bunlar benim için acaip şeylerdi, hala da öyleler. ben ünlü görünce heyecan yapan adamım, kasık kılı o kadar büyük olunca korkan adamım. mohawk saçı ise bambaşka olay. o aralar işe gidip geliyordum, çok yanlış şeylere tutulup kafayı kırıyordum, aman patron bağırmasın, aman sabah çok erken kalktım, aman uykumu alamadım şeklinde, oysa ki bunları kafaya takmamam gerekiyordu, ben acaip zeki bir heriftim ki kendimden zeki bir herif tanımıyordum etrafta, herkesi küçümsüyor, herkese içimden "ben senden zekiyim olm, mal mısın" diyor, dışardan hepsinin yüzüne gülüyordum. ama işte ben değiştim. hala zekiyim lan o başka, ama artık daha kendiyle barışık, etrafıyla kavgalı bir herif oldum. hasan sabbahı ezel dizisinden öğrenip facebookta paylaşanlar kadar da kimseye kızmadım, çünkü ben daha önce biliyordum onu tanıyordum. yani bir şeyi benden sonra bilirseniz sizi küçümser sizle alay ederim. o yüzden etrafımdaki herkes herşeyi bildiğini iddia eder. biliyorum benden korkuyorlar. işte ben buyum. en sevdiğim basketbolcu chauncey billups

26 Haziran 2010 Cumartesi

Olur Olur


Yıllardan 2007... Şükrü Saracoğlu'ndayız...

Fenerbahçe'nin 100. yılı, ben de gösterilerde gönüllü çalışıyorum.
Gösteri bitti, güzel de oldu.
Aziz Yıldırım geldi. Samanyolu çalıyodu, gözgöze söyledik.
Elimi tuttu arada ama o işin ayrıntısı.

Sonrasında sahadan çıkmadan karşı karşıya geldik, el sıkıştık:

"Başkanım teşekkürler!" dedim.
Cevabı netti:
"Olur olur..."

* * *

Kıssadan hisse: Her şey olacağına varır, çok istersen de olur olur.